6 Ağustos 2007 Pazartesi

MOTORLA BEYDAĞI

ImageChef.com - Custom comment codes for MySpace, Hi5, Friendster and more

Son zamanlarda o kadar yoğun çalışıyorum ki iş dışında uyumaktan başka hiçbirşeye vakit kalmıyor. Geçen hafta akşam üstüydü galiba. Hastane müdürü Metin Bey’e yanaşıp onun da benim motorun aynısından olduğunu hatırlayıp hiç düşünmeden hafta sonu Beydağı’na çıkalım mı? Dedim. Birkaç saat sonra cevap geldi, Pazar sabah erkenden yola koyulacaktık, bize bilgi işlemci Ali Bey de aynı motorla katılacaktı.
Aslında daha önce tek başıma dağa tırmanan toprak yola girmiştim ama yaklaşık yarım saatlik yol gittikten sonra yol izbeleşip dağın zirvesinden uzaklaştıkça geri dönmeye karar vermiştim. Hem hava kararıyordu hem de yalnız olduğum için tedirgin olmuştum. Motora bir şey olsa dönüş çok zor olurdu. Bu gittiğim yol TOKİ evlerinin arkasından dağın yamacına doğru çıkıyor. Henüz nereye gittiğini keşfedemedim ama manzarası fena değildi. Bir sonraki sefere oranın sonunu bulacağız.
Pazar sabahı saat 8’de Metin Bey’in bahçesindeydik. Hafif bir kahvaltının ardından yola koyulduk.



Beydağı’na çıkan yol Konak beldesinin arkasından başlıyor. Oraya kadar yolu bilen Metin Bey bize rehberlik etti. Önümde ilerlerken arka lastiğin savurduğu topraklara bakmak ve süspansiyonları üzerinde salınan motorumun arkadan hoş göründüğünü bilmek hoşuma gitti. Bir de tabi grup halinde gezerken –her ne kadar çevreyi rahatsız etse de- çıkan motor sesleri insanda sanal bir güçlülük duygusu uyandırıyor.
Konak beldesinde meğer Ali Bey’in akrabaları varmış. Meydanın önündeki konfeksiyoncu yakını bizi çay içmeden bırakmadı.
Buradan sonra dağa çıkan yol belli.


Yukarı çıkan yolu takip et git.
Yol tamamen toprak. Özellikle yukarı tırmanan dönemeçlerde yoldaki taşlar artıyor. Bu da motor kullanmayı zorlaştırarak işi daha keyifli hale getiriyor. Öyle ki bu dönemeçlerde iki kez motoru deviren Metin Bey bile bu parkurdan keyif aldı. Kendine bir şey olmasa da motorun vites pedalı yamuldu ve vites kolu kırıldı. Elazığ meocerasından düşen vites pedalı konusunda akıllanmış olan ben hemen pedalı sıkmasını söyledim. Bu arada nasıl kullanmak gerektiğini konuşurken yokuş çıkarken durulmaması gerektiğini en güzel biçimde anladığını söyledi. Gerçekten de benim de tek tepetaklak yuvarlanma nedenim taşlı yolda yokuşta durmak olmuştu. Durunca ön freni sıkıyorsunuz ama o taşlı topraklı yolda kilitlenen ön tekerin motorun geri kaydırmadan durdurmasına imkan yok. Geri kayan motorun dengesi bozulunca da dururken hoop beraberce yere yuvarlanıyorsunuz. Yumuşak bir düşüş olsa da işte ufak tefek hasarlar meydana geliyor. Aşağıdaki resim Metin Bey’in düştüğü ikinci viraj.



Hemen yanında da soğuk dağ suyunun aktığı bir boru var.
Borunun hemen üstünde de suyun aktığı birikinti var. Yani direk topraktan süzülüp gelen suyu içtiğinizi görüyorsunuz.
Burada bulunan birkaç ağacın gölgesine oturmak için karton sermişler. Belli ki bu yüksekliğe kadar çıkıp piknik yapanlar var. Ama elbette her piknik yapılan yer gibi burada da çer çöp dolu. Kendi çöpünü kendi pisliğini temizlemeyen adamlardan ne beklenir ki?
Aslında buraya gelmek öyle dümdüz yolda gidince olmuyor. Konak’tan çıktıktan yaklaşık 5 km sonra yol ikiye ayrılıyor. Biz önce diğer yoldan gittik. Yandaki linke tıklayarak nasıl da gittiğimi görebilirsiniz.
http://www.youtube.com/watch?v=zOE21JQhVIY
Bu yolda yer yer yolu kesen su birikintileri vardı ki üstlerinde foşurt diye geçip su sıçratmak pek eğlenceliydi. Çocukken hani su birikintilerinde tepinirdik ya işte onun gibi bir şey. Yol kenarında bazı yerlerde arı kovanları vardı. Birkaç km sonra da yol aniden bitiverdi. Geri dönmeye hiç gocunmadım.
Kah çukur kah tümsek diyerek Beydağı’nın yamacında en yüksek noktaya çıkan yolun sonuna geldik. Buradan aşağının manzarası fena değildi.
Ama yeterince de yüksek değildi işin doğrusu. Etrafta gezinirken hayatımda gördüğüm en büyük çekirgeye rastladım. Elim kadar vardı. Zaten ağırlığından hantallaşmıştı iyice. Maalesef resmini çekemedim, ben makineyi alana kadar kaybolmuştu.
Motorlarla durduğumuz yerden arkamızdaki tepeye bakınca yeteri kadar yüksekte olmadığımıza hemfikir olup yukarı yürümeye karar verdik. Ali Bey dağa motorla çıkmaya kalkıştı ama pekmezini akıtmadan kendisine engel olduk.
Her dağ yürüyüşünde yaşanan yanılgı tekrar etti tabi ki. Yukarı tırmanırken sanıyorsunuz ki öndeki tepe en yüksek olanı, tepeye gelince arkasından bir tane daha çıkıyor. Bu şekilde birkaç tepeyi aştıktan sonra artık aşağıda bıraktığımız motorlar görünmez olmuştu.

Çıkışta solda Beydağı’nın zirvesi uzanıyor ama bugün oraya gitmemiz imkansız. Ne uygun kıyafet var yanımızda ne yeteri kadar su ne de yiyecek. Üstelik motorları biri kamyonete yükleyip götürse ruhumuz duymaz. Neyse önümüzdeki en yüksek tepeye tırmanıp biraz yüksekliğin ve manzaranın keyfini çıkarıyoruz
Burada Metin Bey getirdiği dürbünle Malatya’yı izliyor. Söylediğine göre Kanalboyu’nda (Namı diğer Yalama Caddesi) dondurmaya yalayanları bile görüyormuş.
Aşağıdaki fotoğraf oturduğumuz en yüksek noktadan çekilmiş Malatya ovasının panoramik görünümü. Sağda Beydağı’nın zirvesi bulunuyor.






Dağ yürüyüşünü o kadar özlemişim ki. Aklımdan hep geçen sene yaptığımız Doğu Karadeniz yayla turu ve Kaçkar zirve tırmanışının anıları geçti. Hüzünlendim biraz. Daha sık yapmak isterim ama işte insan tek başına iken olmuyor. Bir de tabi ne kadar güvenli olur o da var.
Bakalım Beydağı’nın zirvesine ulaşmadan buralardan gidecek miyim? Lan Malatya sana en tepeden bakmadan buradan gidecek miyim?