17 Kasım 2010 Çarşamba

SAVAŞAN KÖYÜ

SAVAŞAN KÖYÜ:
Benden Güneydoğu'nun saklı güzelliklerinden bir tanesini yazmamı isteyen Paramedikal Dergisi için geçen sene aşağıdaki yazıyı yazmıştım. Buraya da koyayım dedim. Buyrun..

Kış bitmek bilmedi. Yeryüzüne tozun çöktüğü bir başka karanlık gün eve vardığımda sümkürüp burnumdan çamur çıktığını görmek epey şaşkınlık vericiydi. Açığa çıkmaya ve yol almaya ihtiyacım olduğuna karar verip bir cumartesi sabahı Mardin’den yola koyuldum.

İki saatlik bir sürüşten sonra Urfa’daydım. İki dostumu da aldıktan sonra demir atlarımızı Halfeti’ye sürdük. Bu arada arkadaşım benim eski Yamaha XT’yi kullanıyor. Zaman zaman beni yirmi bin km emektar taşıyan küheylanın gidişini seyrettim zevkle. Birlikte geçirdiğimiz güzel zamanları ve sayesinde yaşadığım unutulmaz anıları hatırlayıp içimden ona teşekkür ettim. Daha önce hiçbir araca ya da cansız maddeye teşekkür etmemiştim. İnsan motosikletine tuhaf bir bağlılık duyuyor nedense, araba gibi değil.

Otoban yolundan yaklaşık bir saat sonra Halfeti’ye vardık. Tepenin yukarısından bakıldığında insanı kendine çeken muhteşem bir manzarası vardı. Çölün ortasında bir vaha, Güneydoğu’nun ortasında minyatür bir Marmaris sanki. Daha önceki gelişlerimizden tanıştığımız dostlarımıza merhaba edip su kenarında karnımızı doyurduktan sonra motorlara atlayıp tepelerin üzerinden aşıp yarı off -road yaparak Savaşan Köyü’ne ulaşmayı planladık.


Önce Yeni Halfeti’ye oradan da bozuk köy yollarından geçerek bizi hedefimize ulaştıracak yola ulaştık. Yol lafın gelişi aslında, ortada bir yol filan yok, baya kayaların üzerinden atlayarak, çamura çukura dalarak tepenin yamacından ilerliyorduk. Neden sonra traktörlerin kalın tekerleklerinin açtığı izler yola benzemeye başlayınca sol yanımızda Fırat’ın bütün haşmetiyle ışıltısını üzerimize saçtığını gördük. Harika bir andı, zorlu bir yoldan gelmiş ancak hediyemizi almıştık.


Manzaraya karşı durup uzun süre Fırat’ın güzelliğini, çevresine kattığı hayatı seyrettik. Köye yaklaştıkça indiğimiz yokuşların eğimi arttı, üzerindeki çakılların da etkisiyle frenler işlemez hale geldi. Adrenalinin en yüksek olduğu noktada iki teker üzerinde yokuş aşağı kayarak iniyorduk. Yolun sonuna geldiğimizde kaskımı çıkarıp arkamı döndüm. Gördüğüm bu tuvaldeki tek hareket durgun suyun üzerinde aheste ilerleyen tekne ve geçtiği yol boyunca oluşturduğu dalgalardan yansıyan ışık oyunlarıydı.


Savaşan Köyü Fırat’ın üzerine kurulan Birecik barajı’nın suları altında kalmış köylerden biri. Bizim yaptığımız gibi karadan ya da Halfeti’den kalkan teknelerle ulaşmak mümkün. Otantik taş işlemeli evleri, dar Arnavut kaldırımlı sokakları ile etkileyici bir mimarisi var. Sular altında kalmış caminin minaresi ise bu muhteşem manzaraya kondurulmuş bir yıldız gibi. Bugün köy terk edilmiş durumda. Köyün sakinleri yaklaşık 30 km ötede başka bir yere yerleştirilmişler. Dolayısıyla bu terk edilmiş sokaklarda dolanırken kedi ve eşekten başka bir canlıya rastlamak pek olası değil. İstediğiniz evin kapısını çalmadan içeri girebilir hatta beğendiğinizde kalabilirsiniz.




Anlattıklarına göre nevalelerini toplayıp köye gelerek terk edilmiş evlerde kamp kuran gençler de oluyormuş. Hemen hemen hepsi yabancıymış. Kendi topraklarımızdaki güzelliklere duyarsızlığımız üzücüydü.

Burayı terk edemeyen köyünün cennetten bir köşe olduğunu düşünenler de var elbette ama sayıları bir elin parmağını geçmez. Onlar da sahil kenarında turistik derme çatma mekânlar açmışlar.


Biz de köyün sokaklarında ve terk edilmiş evlerinde keşif gezisi yapıp sebilde başımızı suya sokup serinledikten sonra en baştaki mekâna gidip soluklanıyoruz. Yazın sıcağında, suyun şıpırtısı ve Güneydoğu’nun ortasında hayadaki cennette olmanın huzuru içindeyiz. Keşke gece de konaklamak için kalabilseydik. Eminim yıldızların daha net izlenebildiği daha iyi bir yer olmazdı, yukarıda gökyüzünden aşağıda Fırat’ın sularından ışıldayan yıldızlar insanın evrenin ortalarında bir yerde olduğunu hissettirirdi. Uykuya dalmak için seçtiğiniz terk edilmiş evde kim bilir neler neler yaşanmıştı?

Sayıları fazla olmasa da gezi teknelerinin de uğradığı adreslerden biri burası. Biz geri dönüş yoluna başlayıp motorlara atlarken farklı tekneler yanaşıyordu Savaşan’ın koyuna.


Lafı gelmişken ikinci alternatif yoldan da bahsedeyim: Halfeti’ye inilir. Sahildeki gezi tekneleri ile pazarlık yapılır tekne kiralanır. Tekneden eski Halfeti’nin mükemmel manzarasına el sallayarak, suyun altında kalan şehrin hayalini kurarak, tertemiz bahar havasını soluyarak teknenin tıkırtısı eşliğinde ilerlenir. Yol boyunca suyun üzerinde uçuşan yabani kuşlar ve çevrenizi sarmalayan dik yamaçlar hayranlıkla seyredilir. Yarım saatlik yolculuktan sonra Rumkale’ye varılır. Kale’nin üzerine tırmanıp kale içindeki harabeler incelenir ve yüzünüzü yalayan taze rüzgârın eşliğinde Fırat’ın görkemi seyredilir.




Kale’nin yamacında 8 metre genişlik ve 75 metreye yüksekliğe sahip su kuyusu görmeye değerdir. Kaleden kuyunun dibine inmek için merdivenler vardır. Bu kuyu aynı zamanda Fırat’a ve suya ulaşmanın en kısa ve doğal yolu olup halen kullanılabilir durumda ve ziyaretçilere açıktır.


Rivayet edilirmiş ki: Rumkale Beyi’nin yönetimi devredeceği bir oğlu olmuş. Oğlunun adını Nergis koymuş. Bu oğlanın o kadar güzel ve biçimli bir yapısı varmış ki onu gören tüm genç kızlar ona âşık olur ancak aşkına karşılık bulamayınca yıkılır ve intihar ederlermiş. Delikanlı buna bir anlam veremezmiş.
Günlerden bir gün Kale saldırıya uğramış. Kale’nin Beyi saklamak ve kaçırabilmek amacıyla oğlunu Rumkale su kuyusuna indirmiş. Kuyunun dibindeki su çok berrakmış. Tıpkı bir ayna gibi olan suda delikanlı kendi görüntüsünü görmüş ve ona âşık olmuş. Eğilip yansımasına ulaşmak isteyince de önce kuyunun dibine oradan da Fırat’ın sularına yuvarlanarak boğulmuş. Denirmiş ki: Delikanlının boğulduğu yerde bir çiçek bitmiş, adına Nergis denmiş. Dünyanın en güzel kokan çiçeklerinden biri olan Nergis buradan tüm dünyaya yayılmış. Ama hiçbir yerde Halfeti’deki kadar güzel kokmazmış.



Kaleye tırmanmanın yorgunluğunu aşağı tekneye inip suların üzerinde etrafınızdaki efsunlu coğrafyayı düşünerek atılır. Bir sonraki durağınız Savaşan Köyüdür. Suyun kenarındaki çay bahçelerinde kaçak çay içilir, hatta hava yeteri kadar sıcaksa cumcurlop suya atlanır, altındaki evlerin üzerinde uçtuğun hayaliyle yüzülür. Uyarmadan geçmeyelim, suya atlarken atladığınız yerde elektrik direği olup olmadığını kontrol edin, kaza olmasın.