20 Ocak 2009 Salı

MOTORLA ANAMUR

MOTORLA ANAMUR









Kimden ANAMUR




Eylül 2008’de dokuz günlük bayram tatilini nasıl geçirebiliriz diye biz de önceden kafa yormaya başlamıştık. Ne kadar önceden araştırsak da herkesin yollara düşeceğini bilen uçak firmaları fiyatları bir türlü aşağı çekmeyince biz de motora atlayıp gidebileceğimiz en makul uzaklığa kendimizi de yormadan seyahat etmeye karar verdik. Haritayı açtık önümüze baktık; kuzeye gitsek ne güzel olur ama yağmur riski var, güneye gitsek 13 km sonrası zaten Suriye, vize sıkıntısı var. Doğu’ya gitsek soğuk olacak, bir de otellerde evlilik cüzdanı isteme olasılığı var. Geriye kaldı batıya gitmek. Kimden bilmem ama zamanında Mersin Anamur arasının motorcular için zevkli bir güzergah olduğunu işitmiştim. Bol dolambaçlı yollar, çam ağaçları ve Akdeniz’in kıyılarında motor sürmek harika olacaktı.
Cumartesi günü önceden hazırladığımız kıyafetleri hızlıca motosiklete yükleyip Urfa’ya doğru yola düştük. Bu arada söylemeden edemeyeceğim: Eşyaları hızlıca motosiklete atıp yola düşmek aslında o kadar da kolay değildi benim için. Ne var ki Romanya’dan döndükten sonra artık çantaların üzerlerine içindekiler ve cebimde unutulmayacaklar listesi olmadan hazırlanabilir duruma gelmiştim.
İki saatlik bir yolculuktan sonra Kemal’in tamirhane’sine ulaştık. Yol hakkında söyleyebileceğim yegane şey diğer kırk seferde olduğu gibi asfalttaki çukurlara, midemin ağzına gelmesine, köy yolundan beter bu yola defalarca küfretmişliğim olabilir. Bunu hatırladığım için söylemiyorum. Her seferinde sakin olacağım diye çıktığım bu yolda ansızın girdiğim sayısız çukura dayanamayıp istemsizce ağzımı açıyor gözümü yumuyorum. Çukurlardan kaçmak imkansız çünkü tüm yol onlarla dolu. Acaba yolun bu hali burada yaşayanlara bir ceza mı?
Neyse ki arkadaşımızı görünce keyfimiz yerine geliyor. Bize kalacak yer de ayarlamış. Hoş beş muhabetten sonra şehri gezmeye çıkıyoruz. Sevdiğim bir filmi bir daha izlemek gibi bir şey.

2004 yılında buralar izbe virane yerlerdi, çer çöp doluydu etraf, arabalar yayalara karışmıştı. Şimdi ise Arnavut kaldırımları ile döşeli yollarda Balıklı Göl’e ilerlemek bir keyif. Sağlı sollu tarihi binaların arasından ilerlerken insan baştakilerin nihayet akıllı ve kalıcı yatırım yapmaya akıllarının erdiğini anlıyor. İnsanlar da belediye başkanlarından pek memnunlar, şehrin çehresini değiştirdiği için ona minnettarlar.









Kimden ANAMUR



Bayram öncesi Urfa’yı görmek çok yerinde bir karamış doğrusu. Halk evinden çıkmış sokaklara dökülmüş. Normalde evlerinde sedanter bir hayat yaşayan kadınlar alışverişe çıkmışlar. Hepsi türbanlı olan bu kalabalığı görünce şaşırıyorum. Nedenini bilmeksizin deklanşöre daha çok basıyorum. Daha önce de geçtiğim Urfa sokaklarında bu kadar çok kadını görmek beni şaşırttı, kendimi başka bir yerde hissettim. Kısa süren bir tereddütten sonra kendimizi insan seline kaptırıp adımlarımızın değil, insan selinin yolu belirlemesine izin verdik.

Yolun sonundan aşağı kıvrılınca Urfa’da sıra gecesi düzenleyip rakı da veren tek konak olan Pınarbaşı Konağı’na ulaştık. Daha önce annemleri buraya getirmiştim. Sıra gecesi aslında içkisiz bir organizasyon ama nedense sıra gecesini içelim şarkı söyleyelim diye algılıyorlar. Bu konak da bu sebeple gelenlere içki veriyor. Ama, önce diğer müşterilerden izin istiyorlar.
Kalker’den el emeğiyle oyulmuş yüzlerce taştan yapılmış bir yerde olmak ister istemez insanda bir hayranlık uyandırıyor.









Kimden ANAMUR



Binayı bize tanıtan görevli üst kattaki odayı göstererek geceliğinin 60 YTL olduğunu söylüyor. Köşede tuvalet ve banyosu da var üstelik. Yerde kurulu yemek masasını gösterince açıklıyor. Odayı tuttuğumuz taktirde üstteki resimde karşı duvarda görülen döşek ve battaniyeler yere serilerek oda hazırlanıyormuş. Laf aramızda evlilik cüzdanı da sormuyorlarmış. Beleş ev olmasaydı burada kesin kalırdım, sabah uyandığımda nerede olduğumu anlamak için yaşadığım şaşkınlığa değerdi doğrusu.









Kimden ANAMUR



Biraz aşağı kıvrılıp Ulu Cami’nin avlusundan geçtik. Kitabesi olmadığı için kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmeyen bu caminin avlusunda çan kulesi ve mezarlıklar bulunuyor. Taştan yapılma güzel bir cami, eskiden kiliseymiş. Benim için asıl ilginç olanı ise insanların duvarların kenarında huzur içinde dinleniyor olmalarıydı. Kimi uyuyor kimi ise boş gözlerle taşlara bakıyordu. Kutsal ortamın yarattığı bu tasasız huzura özendim.









Kimden ANAMUR



Cami çıkışı girişi kadar güzel dar yollardan merkeze açılan sokakları ile güzeldi. Alışveriş yapan insanları izleyerek Balıklı Göl’e doğru yürüdük.









Kimden ANAMUR



Birbirinden garip insanlar gördük. Normalde Urfa sokaklarında olmaz bu, köyler şehre inmiş olsa gerek, tuhaf manzaralar birbirini kovaladı.









Kimden ANAMUR



Meydana indik. Tüm sokaklar seyyar satıcılarla doluydu. Çoğu da janjanlı kağıtlara sarılı adi şekerler satıyordu.









Kimden ANAMUR



Pazarın içinde bulunan Gümrük Han’a geldik. Burada oturacak sandalye bile bulamadığım zamanlar olmuştu, şimdi ise bomboş. Pek çok filme sahne, hikayeye konu olmuş bu hanı böyle boş görmek insanı hüzünlendiriyor doğrusu.









Kimden ANAMUR



Kendimizi pazarın akıntısına bıraktık tekrar. Çeşit çeşit ishot, kırmızı biber ve bilumum baharat satan dükkanın önünden geçtik.









Kimden ANAMUR



Bir ara girdim hepsinin tadına baktım ama farkını anlayamadım. Sonuçta hepsi de gözümden yaşlar akıtıyor. Ekşili olanı var mesela bir çorba kaşığı yiyorsun, tadı harika, hafif ekşi biber tadı var. Aradan 2 dakika geçiyor ağzın yanmaya başlıyor. Garip bir şey, acılığına, rengine, kıvamına ve ekşiliğine göre onlarca çeşit kurutulmuş biber var burada. Bu zenginliği özleyeceğim.









Kimden ANAMUR



Pazarda ilerlerken küçük dükkanların birinin önünde asılı kuzu ve ceylan postları gördüm. Sıkı motorcular selenin üzerine kuzu postu sererler ki popoları daha az uyuşsun. Hem bu doğal malzemenin klima etkisi de vardır: Yazın serin kışın sıcak tutar. Nitekim Tatvan’da nemrut Gölü’nde karşılaştığım Almanya’dan gelen motorcunun selesinde de kuzu postu vardı. Ne var ki ülkemizin muhtelif yerlerinde kuzu postu serilmiş olan bir motor selesine binenin kıro yaftası yemesi kaçınılmazdır. Gerek somut ihtiyaçlar gerekse bulunduğum coğrafyada yadırganmayacağına emin olduğum için hemen dükkana girdim. Yirmi YTL’ ye pamuk gibi yumuşacık bir kuzu postu aldım.









Kimden ANAMUR



Balıklı Göl’e doğru yönümüzü değiştirdik. Yollarda otobüs bekleyen yüzlerce insan vardı.








Kimden ANAMUR



Taze fıstığın o mevsimde kilosu 4 YTL idi. Batıdaki büyük şehirlerde satılmaması büyük kayıp. Pembe kabuğunun altında bildiğimiz ucu hafif açık yumuşak kabuklu fıstık çıkıyor. Tazeyken de tadı şahane meretin.









Kimden ANAMUR



Bir ara köşeden kadın bağırışları duyduk. Merak edip olay mahaline yaklaştık. İki kadın yere oturmuş köy otobüsünü bekliyorlarmış. Polisler de yol ortasına oturmayın kaldırımı kapatıyorsunuz diye onları kaldırmaya çalışıyor.









Kimden ANAMUR



Kadınların kalkmaya niyeti yok, insanlar kadınların arasından geçerek dar kaldırımdan yürümeye çalışıyor. Sonunda polis kadınların çocuğunu götürmeye kalkışınca kadınlar feryat figan bağırmaya başlamışlar. Polis “Kalkın burada oturmayın” diye bağırıyor, bir yandan çocuğu almaya çalışıyor; kadınlar da polisin ve benim anlamadığım bir dilde cevap veriyorlar. Sonucu bilmiyorum, takip etmedim, etmek istemedim. Bir ortak yön olarak şunu söyleyebilirim: Kızıltepe’de de kadınlar çoğunlukta olmak üzere hastanenin pis koridorlarına gocunmadan oturuyor ve çocuklarının o koridorlarda el/ayakları çıplak emeklemelerine ses çıkartmıyor. Toprakla yakın olduklarındandır belki de.









Kimden ANAMUR



Ramazan’da Urfa’da bütün fırınlarda geleneksel olarak bu poğaça benzeri hamur işleri çıkıyormuş, millet torba dolusu alıyordu.









Kimden ANAMUR



Yürüyüşümüzün son durağı Balıklı Göl oldu. Çevrede buranın tarihi anlatmak için peşinizden ayrılmayan çocukların sayısı grubunuzun ellerindeki parmaklar kadar çok. Cimri olmayın, verin 3-5 YTL, böylece onlar da buranın değerini bilip korusunlar adam olunca ki ilerde geldiğinizde verdiğiniz harçlığın ufaklığı kadar da olsa büyüyebilsin buralar.









Kimden ANAMUR



Dayanamayıp illa da bilgi verilecekse buyrun: İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır. Eski bir rivayete göre, anadolu toprakları tümü işgal durumuna düşerse bu kutsal balıklar melek asker olup kurtuluş savaşlara katılacak deniliyor. Kutsal balıklara da askerbalık deniliyor. (Bunlar Wikipedia’dan)
Yukarıdaki fotoğrafta Aynzeliha Gölü görülmekte.

Hazır günü yorgunluğu da üzerimize çökmüşken bu ruhani ortamda dinlenmeye karar verip surların dibine oturduk. Urfa’ya özgü yemeklerden oluşan klasik iftar menümüzden verdikten kısa bir süre sonra iftar için top patladı ve ezan okunmaya başladı. Ezanı uzun zamandır bu kadar makamında ve güzel okuyan bir müezzin dinlememiştim. Kulağı tırmalarcasına okuyanlardan sonra ezan adına güzel işler de yapıldığına sonunda inandım.







Kimden ANAMUR



Yemekten sonra belki ortam hareketlenmiştir diye Gümrük Han’a gittik ama yine kimse yoktu.









Kimden ANAMUR



Meydana vardığımızda dükkanlardan dışarı taşan bir sürü farklı masalara şahit olduk. Henüz hepsinin üzeri boştu ama birkaç saat içinde bu meydanda curcuna yaşanacağını kimse bize söylememişti.









Kimden ANAMUR



Urfa’da bayram hakkında paylaşmak istediğim fotoğrafları ne yazık ki bilgisayarımın hard diskinin bozulması nedeniyle kaybettim. Akşam sinema çıkışında meydana doğru yürüdük, gece 12’ye geliyordu. Meydanlar, sokaklar hatta sokak araları ciğercilerle doluydu. Bütün meydanı mangalda ciğer dumanı kaplamıştı. Gecenin yarısında insanlar evlerinden çıkıp meydana ciğer yemeye gelmişlerdi. Meydan tamamen ciğercilerle doluydu. Oturacak yeri zor bulduk. Aslında yanlış kelime kullandım. İnsanlar gelmişti dedi. İnsan iki cinsten oluşur bilindiği üzere. Bu manzara kadınların toplumdaki yeri hakkında söze gerek bırakmadı.
Siparişle gelen sadece ciğer ve lavaş ekmek, domates ishot ve soğan ayrıca her masada var. Bir de herkesin önünde tabak değil, ufak tahtadan yapılmış bir doğrama tahtası ve bıçak bulunuyor. Urfalıların usta aşçılar gibi “taktaktaktak” diye soğan kesmelerine hayran kaldım. Evde ara sıra deniyorum ama tam olmuyor. Arada mutlaka parmak gibi kalın bir parça kalıyor. Eh insan bu hızda elimi doğrar mıyım diye düşünmeden edemiyor.









Kimden ANAMUR



Ertesi sabah erkenden uyanıp Kemal’in tamirhaneye gittik. Dün serdiğimiz yumuşacık koyun postunun üzerine narin popolarımızı yerleştirip, berjer rahatlığında bir sürüşle kendimizi otoban vurduk .










Kimden ANAMUR



Urfa’dan otoban’a girdiğiniz zaman taa Mersin’den çıkıyorsunuz. Hoş hala Fırat’ın üzerine viyadük yapılamadığı için Birecik’ten çıkıp Nizip’ten tekrar otobana girilen aradaki 30 km var. Bu yolda tipik duraklama noktaları var. Birecik Opet, Antep’ten sonraki ilk Opet, ve Adana’dan 50 km önceki lokanta. O kadar çok geçmişim buralardan benzinlikteki adamlar artık beni tanır oldular. Durunca hemen çay getiriyorlar. Sorular soruyorlar “Kaç bine geldi motor?”, “Çantalar yeni mi?”, “Tekerlekler eskimiş mi?” gibi. Sanki her gün orada duruyormuşum gibiler. Motor ilgi çekiyor, galiba ondan.









Kimden ANAMUR



Motorun sağ çanta kapağı yok ama fark etmiyorum bile artık. Otoban insanı kısa zamanda uzun mesafeye daha güvenli yoldan götürür ama motor sürmesi keyifli değildir. Nitekim gün içinde fazla bir aksiyon olmadan akşamüzeri Mersin’e ulaştık.









Kimden ANAMUR



Daha önceki gezilerden ayağım alışmış, hemen merkezdeki Savran Otel’e yerleştik. İki kişi 45 YTL. Odalar ve nevresimler temiz; TV, sıcak su ve kablosuz internet var. Otelin merkezde olması da pek çok yere yürüyerek rahatlıkla ulaşmanızı sağlıyor. Özellikle de bir dakika yürüme mesafesinde olan meyhane sokağında bira barbun yapmaya.









Kimden ANAMUR



Mersine sırf bu keyif için bile gidilir. Uzun yolun verdiği yorgunluk işte buna deyiyor doğrusu. Biraz dolanıp yağmur eşliğinde otelimize döndük. O yorgunlukla mışıl mışıl uyuduk.








Kimden ANAMUR




Sabahın köründe bir an aklıma dün zinciri gerdikten sonra gevşettiğim tekerleği sıkmadığım aklıma geldi. Üstelik teker göbeğini sıkmak için gereken anahtarı da geri getirmediğimi fark ettim. Panikle hazırlanıp aşağı indim. Arka tekerin sağında göbek bağlantısına asılı kalmış anahtarı bıraktığım gibi buldum. Göbeği sıkmak üzere oraya takmış ama unutmuştum. Gevşek arka tekerle yola çıksaydık ne olurdu bilemiyorum. Herhalde fazla uzaklaşmadan yalpalamadan anlardım. Yürüyen aksama ciddi zarar gelmeden durup sıkabilirsem de şanslı sayılırdım. Bir de tabi arka tekerin çıkması olasılığı var ki onu düşünmek istemiyorum. Motorun üstünü bile kuzu postumuz ıslanmasın diye battal boy çöp torbaları ile örtmüştüm ama tekeri sıkmayı unutmuşum. İnsanın her şeyden önce poposunun rahatını düşünmesinin iyi bir şey olmadığına kanaat getirip bu kararımı aklımın bir köşesine kazıdım.
Uykum kaçmış olduğundan yakındaki fırından kahvaltılık malzeme ve meyve suyu alıp odaya döndüm, kahvaltı yaptım çizgi film seyrettim.
Mersin’den Anamur’a doğru yola çıktık. Yol boyunca çok sayıda küçük motosiklet gördük. Silifke’ye kadar yol tenha sayılmazdı ama araçlar motorlara saygılıydı.









Kimden ANAMUR




Belki de bu motosiklet yoğunluğundan diğer araç sürücüleri motorlara daha saygılıydılar. Yolun bol dolambaçlı olduğunu bildiğimden ne kadar zamanda Anamur’a varacağımı kestirememiş ve insanlara sormuştum. İki ila altı saat arasında yanıtlar alınca gidip görmeden olmayacağına karar verdim. Taşucu’na kadar yol dümdüz, geniş ve sorunsuz ilerledi.









Kimden ANAMUR




Taşucun’da denizle kavuşuyor yol, bundan sonrası daha da güzel.
Tepenin üzerinden Kıbrıs’a kalkan feribot’u da gördük. Umarım ileride onunla Kıbrıs’a geçme fırsatım da olur.









Kimden ANAMUR




Taşucu’ndan sonra Anamur’a kadar yol her motorcunun tatması gereken bir rota bence. Kimi zaman yükselip dağların arasına, çam ormanına giriyorsunuz, mis gibi orman kokusu ve serinliği içinde dolambaçlı yollardan geçiyorsunuz. Çoğu zaman solunuzda uzanan lacivert Akdeniz manzarasına mı yoksa yükselen yolun ağaçlar arasında kaybolan sonuna mı bakacağınıza karar veremiyorsunuz. Tepelerden aşağı inince sahiller ve Akdeniz karşılıyor insanı.

Bu böylece yüz küsür kilometre devam ediyor. Bu dolambaçlı yol bitmesin istiyorsunuz.









Kimden ANAMUR




Yeşil, mavi, çıkan yollar, dönen yollar, inen yollar, yeşil, mavi, çıkan yollar, dönen yollar, inen yollar, çıkan yollar, dönen yollar, inen yollar, yeşil, mavi, çıkan yollar, dönen yollar, inen yollar, çıkan yollar, dönen yollar, dönen yollar, dönen yollar derken Anamur’a 30 km kala daha fazla dayanamayıp benzinlikte durduk.








Kimden ANAMUR




Bu geziye çıkmadan önce internette kalınacak yerlere şöyle bir göz atmıştım. Telefonla görüştüğüm biri bana Caretta’cıların kampında kalın hem ucuz hem güzeldir demişti. Adı da Dragon’muş. Anamur’a indikten sonra bile aslında nerede kalacağımızı bilmiyorduk ancak kale’yi geçtikten hemen sonra solda Dragon Camping yazısını görünce çark edip kampa girdim. Telefon görüşmesinden aklımda kalmış, iyi ki de kalmış. Sağdaki bungalowları geçip sahildeki çadırlara doğru yavaşça sürdüm. Arkamızdan gelen Pervin Hanım ile ayaküstü pazarlık yaptıktan sonra tv’li, klimalı, buzdolaplı bungalow’lardan biri için kahvaltı dahil 45 YTL’ye anlaştık. Acıkan karnımız bastırmak için zeytinyağlı taze fasulye, pilav ve yoğurt ve eşliğinde parmaklarımızı yedik. Nefislerdi. Kendileri ne yiyorsa müşterilere de onu veriyorlarmış. Sahilde yürüyüş yapmadan önce yakındaki marketten bira, meyve suyu ve çerez aldık. Bungalow’la sahil arasında 50-60 metre var. Yolda ilerlerken sağımızda onlarca işaret levhası gördüm. Üzerlerinde “Burada Caretta Caretta yuvası vardır. Lütfen koruyalım” yazıyordu. Şimdi sezonu değilmiş o yüzden görmemiz zormuş ama bir ay önce yüzlerce yuvadan binlerce kaplumbağa yavrusunu gönüllüler denize göndermişler.









Kimden ANAMUR




Ağaçların arasından sahile çıktıktan sonra hemen sağımızda Marmure Kalesi’ni görmek harika bir duygu. İnce kumlu tertemiz bir sahilde yatıyorsunuz ve yanınızda tarihi bir kale yükseliyor. Kale de öyle güdük olanlardan değil hani, hakikaten büyük. Anadolu’nun en iyi korunmuş kalelerinden biri.









Kimden ANAMUR




Biraz bilgi: Mamure Kalesi, Antalya-Mersin karayolu üzerinde Anamur'a 8 km. uzaklıkta Bozdoğan köyü sınırları içerisinde yer alır. Üç bölümden oluşan kalenin 39 kulesi camisi ve hamamı bulunur.

Mamure kalesi birçok Anadolu kalesinde olduğu gibi antik temeller üzerine kurulmuştur. 1988 yılında Anamur Müzesi Müdürlüğünce yapılan kurtarma kazılarında M.S. 3.-4. yüzyıllara ait. "Ryg Monai" adlı fazla etkili olmayan Geç Roma kentine ait tabanları mozaik döşeli yapı kalıntıları ortaya çıkartılmıştır.

Mamure kalesi 14. yüzyılda Karamanoğulları tarafından önemli ölçüde onarım gördüğünden adı. "Mamure" olarak değiştirilmiştir. Kale daha sonra 15 ve 16. yüzyıllarda küçük onarımlar görmüş, 18. yüzyılda Osmanlılar tarafından yeni eklentiler yapılmıştır.

Şikari tarihine göre; Anamur ve Taşeli’nin kafirler tarafından zapt ve harap edilmesi üzerine, Karamanoğlu Mahmut bey (1300 1308 M.) beyleri ve 36.000 kişilik ordusuyla düşmanı bozguna uğratıp, kaleyi ele geçirdiği ve yeniden mamur edip, adını "Mamure" koyduğu kaydı geçer.

Yapıda, mazgal ve siperleriyle üst yapı, alt kısımları etek gibi genişleyen duvarlar görülür.

Kale birbirinden yüksek duvarlarla ayrılmış, doğudaki iç avlu, batıdaki dış kale, bunların güneyinde kayalıklar üzerine inşa edilmiş iç kaleden meydana gelir.

Güneyde, sahil kenarında, kuzey doğuda baş kule olarak adlandırdığımız yüksek ve çok katlı gözetleme formlarında beş kule, köşe burcunun yanında üst örtüsü tamamen yıkılmış fener kulesi yer alır. İç avlunun kuzey batı sınırını oluşturan yüksek surda değişik şekilli yedi adet burç olup, bunlardan kuzey doğu tarafındakiler duvarla birlikte yıkılmışlardır.

Dış kalede çeşmesi, depoları, sarnıçlar ve işlevini hala çözülemediği bazı yapı kalıntıları yer alır.

Kaleden zamanımıza gelmiş tek yazıt batı cephe duvarları üzerindedir. Yazıtta özetle; "Karamanoğlu Alaaddin oğlu Mehmet oğlu Sultan İbrahim inşa etti. Bu tarih Mükerrem Şevval ayında yazıldı," yazılıdır.

Kale komutanının veya dizdarının konutu iç kale girişinin karşısında yer alır. (bilgiler buradan)









Kimden ANAMUR




Tepenin burçları ve surları üzerinde cambazlık yaptıktan sonra yukarıda görülen manzaraya nazır bir gölgelik bulup biraları ve peynirli çitosları götürdük. Önümüzde kayalıklara vuran dalgaları, kaleyi ve denizi uzun uzun seyrettik. Güneş batmasına yakın en yüksekteki burca çıkmak için kale içine geri döndük.









Kimden ANAMUR




Loşlaşan ışığı fırsat bilip fotoğraflar çektik.









Kimden ANAMUR




Alttaki resimde burç ve ortasından yükselen Türk Bayrağı görülüyor.









Kimden ANAMUR




Kalan biraları da burcun tepesinde batan güneşle karşılıklı oturup bitirdik. Son bir buçuk saattir gördüğümüz manzara çok güzeldi. Bu senenin en iyileri arasındaydı.









Kimden ANAMUR




Güneşi batırmak hoştu hoş olmasına ama hafif çakır kafayla giderek kararan havada kalenin tepesinden nasıl inecektik? Sorusu gündeme gelince ışık tamamen gitmeden oradan ayrılmak zorunda kaldık.









Kimden ANAMUR




Bungalowumuza dönüp biraz dinlendikten sonra akşam yemeği yedik. Sahile gidip şezlonglara uzandık. Denizin sesinden başka hiçbir ses yoktu çevrede. Yıldızlar ise bu sene ilk defa bu kadar netti.
Kampa döndüğümüzde Mesut ve ailesi ile tanıştık. Mesut Adana’da yaşıyor. Benim gibi o da doktor. Sıkı motorcu, güzel insan. Kendisinden motosiklet konusunda pek çok şey öğrendim. Hatta şu anki Suzuki V-Strom motosikletimi almama önayak oldu. İlk tanışmamız ardından geçen birkaç dakika içinde sanki uzun süredir arkadaşmışız hissi uyandıran ender şahsiyetlerden birisi benim için. Biz çevrede gezinirken kuzu postlu motorumu görüp sıkı endurocu birinin geldiğini düşünmüş. Aynı dilden konuştuğum biriyle karşılaşınca akşam daha da güzelleşti, uzun süre sohbet ettik.









Kimden ANAMUR




Ertesi gün asmalar altında kahvaltımızı yapıp Köşebükü astım mağarasına gittik. Sık ormanın içinden geçerek toprak yollarda mağaraya ulaşan yol çok keyifliydi. Mağarada bizden başka kimse yoktu. Adımlarımız ve konuşmalarımızın yankılarını duyuyorduk. Bir de üzerine üstteki resimde görülen beynimizin korku nöronlarını uyaran dikit olunca tüylerimiz ürperdi.









Kimden ANAMUR




Ziyaretimizi fazla uzatmadan mağaradan çıktık. Anamuryum’a gittik. Hem denize girecek hem de içinde bulunduğumuz tarihi kalıntıları gezeceğiz.









Kimden ANAMUR




İşte burası hakkında biraz bilgi (buradan): Anemuryum (Anemurium), Anamur burnunun doğuya bakan yamaçlarında yer alır. Kentin ne zaman kurulduğu hakkında herhangi bir bilgimiz olmadığı gibi Roma imparatorluk çağı öncesine giden kalıntılara da bugüne kadar henüz rastlanmamıştır. Kentin adı sadece bir liman listesinde geçtiği için onun İ.Ö. 4. yüzyılda var olduğunu söyleyebiliyoruz. Anemurium adının "rüzgarlı yer" anlamında kullanıldığı da antik kaynaklarca ifade edilir.









Kimden ANAMUR




İ.S. 1. yüzyılda kentin çevresine ilk surlar yapıldığı, bir süre Kommageneli Antiochos'un (İ.S.38-72) yönetimine bırakıldığı bize ulaşan tarihi bilgiler arasındadır. Kıbrıs'a yakın olması yüzünden özellikle Romalılar zamanında bir ara istasyon konumunda olan Anemurium, aynı zamanda kara yoluyla, Toroslardaki en önemli Roma kentlerinden biri olan Germanikopolis ile bağlantılıydı. Böylece, bu bölgedeki doğal kaynakların ihraç edildiği önemli bir ticaret kenti olmuştur. Anemurium İ.S. 260'da Sasaniler tarafından ele geçirilir. İ.S. 4. ve 5. yüzyıllarda Toroslardan gelen korsanlar kenti sık sık tahrip ederler. İ.S. 650 yılında Arap akınlarına uğrayan kent bu tarihten sonra terk edilir. 12 ve 13 yüzyıllarda Selçuklular ve Karamanoğulları hakimiyetine giren kent böylece Türk egemenliğine geçer.
Anemurium 19. yüzyılda İngiliz Francis Beaufort'un Akdeniz'de yaptığı Keşifler sonucunda batı dünyasına tanıtılmıştır. 1960 yılında Toronto Üniversitesinden Elisabeth Alfoldi Rosenbaum tarafından kazılar başlatılmıştır. Daha sonra Kanada'lı Prof. James Russel tarafından kazılar ve diğer bilimsel çalışmalar sürdürülmüş 2000 yılında kazılara son verilmiştir.









Kimden ANAMUR




En göz alıcı yapıları surlar, 3 hamam, 60 m. genişliğinde tamamlanamamış tiyatro, 900 kişilik oturma yeri bulunan odeon (konser salonu), paleastra aşağı kenttedir.









Kimden ANAMUR




Liman caddesinin her iki yanındaki kaldırımların belirli bölümlerinde yer yer zemin mozaikleri bulunmuş olup, bunların bir kısmı müzede sergilenmektedir.









Kimden ANAMUR




Kentin surları dışında kalan mezarlığı, Anadolu'nun en iyi korunmuş nekropol alanını oluşturur. Bunların sayısı 350-400 civarındadır. Tonozlu mezarların tek ve iki katlı örneklerinin bir kısmının duvarlarında freskler ve mozaikler bulunmaktadır. Genel olarak mezarlarda lahit odası, ziyaret mekanı ve diğer eklenti mekanları yer alır. Beşik tonozlu en eski mezarların temelleri büyük kireç taşlarından inşa edilmiştir. Nekropol'de görülen ikinci mezar tipinde geleneksel plana eklenti mekanlar oluşturulmuştur. Üçüncü mezar tipi ise bir bahçe içerisinde eski tip mezarlara yeni bir ünite olarak eklenmiş yapılardan Anemurium Nekropol meydana gelir. Bunların dışında edikula formunda, dört cephesi kemerli ve kesik koni biçiminde mezar tipleri de yer alır.









Kimden ANAMUR




Bu mekanları gezmem yaklaşık birbuçuk saatimi aldı. Yürürken bastığınız çakılların altında bin küsür yıllık mozaikleri görmek insanı çok şaşırtıyor. Bir yandan da üzüyor aslında. Çünkü bastığınız her adımda yıpranmasını biraz daha hızlandırıyorsunuz. Mozaikler bilerek mi çakılla örtülmüş yoksa çakıllar temizlenmemiş mi anlamak güç doğrusu. Belki de fazla ortada olmasınlar da insanlar evlerinin vitrinine göstermelik mozaik taşımasın diye saklı kalmasını yeğlemişlerdir, bilemiyorum. Yamacın yükseklerinde eski bir kiliseyi gezerken ayağımla eşeleyip bir parça mozaiği gün ışığına çıkardım. Yanımda spatula olsa kazıyıp alabilirdim. İnsan bu hazinelerin bu kadar da savunmasız olmasına kızıyor.









Kimden ANAMUR




Yamaçtaki patikayı takip ederek yukarıdaki resimde görülen, Türkiye’nin en güney ucu olan Anamur burnuna gittim.









Kimden ANAMUR




Buraya gelip de bak ben buradaydım fotoğrafı çekmeden de edemedim tabi ki. Hep beraber kumsalı yalnızlığına terk ettik. Dragon’a dönmek üzere yola çıktık. Yolda yerli malı muz alıp mideye indirdik.









Kimden ANAMUR




Kampa ulaşıp dün akşam Mesut’la sözleştiğimiz üzere buluştuk. Motosikletin lastiklerini 10 psi’ye indirdik ve kumsala gittik, biraz toz atacağız bu akşam. İşte bunu her motorla yapamazsın! XT’nin en çok özlediğim yanı da bu, her yolda, her arazide gidebilir oluşu.









Kimden ANAMUR




Benim kumda ilk sürüşümdü. Tecrübesizlikten olsa gerek ilk başta biraz çekingen davranıp gaz pedalına fazla yüklenmedim. Neden sonra motoru teslim ettiğim Mesut’un kumda gidişini görünce ve akabinde yaptığı telkinlerle cesaretim yerine geldi. Hatta kumsalın ikiye bölen dereden bile geçtim.









Kimden ANAMUR




Bazen coşup dalgaları kovalarsın hani, tam sana doğru gelirken kumsala doğru kaçarsın ıslanmamak için. Sanırım bu oyunu herkes oynamıştır. İşte bunu motorla yapmak da çok keyifliydi.









Kimden ANAMUR




İşin ilginç tarafı motosikletle yapabileceğim pek çok şeyi hayal etmiş ama nedense bunu aklıma getirmemiştim. O akşam en sevdiği oyuncak hediye edilmiş çocuk gibi şendim.









Kimden ANAMUR




Hava kararana kadar kumsalda motosikletle oynadık (Bu arada belirteyim, sürdüğümüz yerlerde zarar vereceğimiz kaplumbağa yuvası yoktu). Sonunda motorun arka tekeri kuma sonuna kadar saplanınca geri dönmeye karar verdik. Birlikte nefis zeytinyağlılarla karnımızı doyurup odalarımıza çekildik.









Kimden ANAMUR




Ertesi gün kahvaltıda Pervin Hanım her zamanki sıcaklığı ile bize eşlik etti. Anamur’u kuzeyden saran dağlara tırmanmamızı önerdi. Biz de vakit kaybetmeden giyinip yola çıktık.









Kimden ANAMUR




Anamur içinden Ermenek tabelasına sapıp dolambaçlı yollardan 1600 metre tırmandık. Motor sürmek için şahane virajlı asfalt yol, nefes almak için bol çamlı bir orman ve serin bir hava vardı.





Ufka yakın kara parçasıyla birleşen Akdeniz’in manzarası muhteşemdi. Yukarıdaki köylerden birinin bakkalında gazoz içip amcayla sohbet ettikten sonra geri döndük.









Kimden ANAMUR




Dayanamayıp off-road yapayım diye yol dışına sapan toprak yollardan birine girdim ama dün akşamki kumsal macerasının yanında bir anlamı olmadı.









Kimden ANAMUR




Öğleden sonra deniz seviyesine geri dönmüştük. Rotamızı Anamur merkeze kırdık.









Kimden ANAMUR




Sadece motor üzerinde az vakit geçirdiğimizden fazla yorum yapmam mümkün değil ancak sahil düzenlemesi çok güzeldi. Heykeller, çocuk parkları vs…Fazla kalabalık olmayan, kafa dinlemek için güzel bir tatil yeri olduğu söylenebilir. Uzun, ince kumlu ve temiz bir kumsalı var. Merkezde de kaplumbağaları korumak için kurulmuş kapanları görmek mümkün. Caddeler temiz ve düzenli. Yalnız Dragon Çayı’nı aşan köprüyü neden boğaz köprüsü gibi abartmışlar anlayamadım.









Kimden ANAMUR




Kısa geziden sonra kampa geri döndük. Yarın Mardin’e yollanacağımızdan bu gece dinlenmek icap eder. Mesut, eşi Türkan ve Dünya güzeli afacanları ile birlikte yemek yedik.









Kimden ANAMUR




Ertesi gün sabah erkenden yola çıktık. Yolda yanımızdan geçen KTM 990’lar ve BMW 1200’ler ile selamlaştık. O sırada aklıma daha cüsseli bir motorla bu virajları ben de böyle dönsem ne güzel olur diye geçirdiğimi hatırlıyorum. Zaten aradan iki ay geçtikten sonra Mesut’un katkılarıyla yeni motorumu almış oldum.
Yolda Suriye’den gelen bir otobüs dolusu insanla aynı yerde mola verdik. Motosiklete çok ilgi gösterdiler. Üstüne oturmalarına izin verince en az on kişi üstüne oturup cep telefonuyla fotoğraf çektiler. Yakınlarda planladığım Suriye gezisinde yaşanabilecekler konusunda fikir vermiş oldular.









Kimden ANAMUR




Mersin’e ulaşmak sandığımdan daha kısa sürdü. Zaten, neden bilmiyorum, gidiş her zaman uzun dönüş kısa hissedilir. Savran Otel’e yerleştikten sonra akşam sahil yürüyüşüne çıktık. Limanda çok sayıda balıkçı teknesi vardı.









Kimden ANAMUR




Liman kıyısı boyunca demir atmış çok sayıdaki barbun/biracıdan birine oturup karnımızı doyurduk bira içtik. Biraları su bardağında getirince garsona çıkıştım. İnsan ilanda yazan bira’nın 50’lik olduğunu zannediyor ama onlar tadımlık su bardağında bira getiriyor. Garson telafi ederiz abi dedi ama ikinci bardaktan sonra getirmedi. Üstelik getirdiği ikinci bardağı da adisyona yazmaya kalkışınca sinirlendik ve oradan ayrıldık.









Kimden ANAMUR




Limanın denize bakan kıyısındaki lunaparka gittik. Dönme dolaba binip etrafı seyrettik.
Ertesi gün sabah yola çıktık. Dönüş yolunda mola verdiğimiz yerlerde mola vererek Urfa’ya ulaştık. Birkaç gün önce geçtiğimiz benzinliklerdeki görevliler bizi tanıyıp tatilin nasıl geçtiğini sordular.









Kimden ANAMUR




Bu tatile çıkmadan önce lastiklerimi yenilemiştim. Ekonomik olmaları nedeniyle DURO marka lastik takmıştım. Forumlarda insanların memnun olduklarını okumuştum. Fakat daha ilk günlerde henüz 500 km bile olmadan arka lastikte çatlaklar oluşmaya başlamıştı. Endişelenip Kemal’i aradım. Hayra alamet değil ama gözlemeye devam et bakalım demişti. Anamur’da ise Mesut’un yorumu şu olmuştu. İlk gün motorumu gördüğünde lastikler dikkatini çekmiş. İçinden İnşallah DURO değillerdir diye geçirmiş. Akşam muhabbetimizde lastikleri çıkarıp çöpe atmamı önerdi. Kendisi de bir zaman kullanmış ve yol tutuşunun çok kötü olduğunu anlamış. Başkasının da yeni lastik bunlar diye alıp takmasını önlemek için bıçakla parçalayıp öyle atmış. Gerçekten de elinizle üstünü ovaladığınızda sert plastik dokusunu hissetmek mümkün. Yol tutuşta asıl önemli olan kauçuk içeriği çok az.
Nitekim dandik lastikler yüzünden biraz tedirgin geçirdiğim yolu bitirip Urfa’ya vardığımda lastikte çatlamaların hayli arttığını gördüm. Hatta çatlamayı bırakın lastikten bazı parçalar kopmuştu. Bu olduğunda lastikler henüz 1000 km asfalt yol yapmıştı. Üzerinde iki kişi ile otobanda 120 ile giderken lastik yarılsaydı ne olurdu düşünmek bile istemiyorum. Sözün özü, büyük motorlar, DURO’dan uzak durun!
Hal böyle olunca Urfa’da daha önce Kemal’e gönderdiğim 17 bin km’lik eski kabak Metzeler’lerimi taktım, o bile daha güvenli olacaktı.









Kimden ANAMUR




Akşam her zamanki gibi Köşebaşı’na gidip rakı kebap muhabbeti yaptık. Bu sefer Bekir ağabey bize kıyak yapıp bağlamacı bir ağabeyi çağırdı.









Kimden ANAMUR




Kafalar güzelleşince ben de dahil olmak üzere hiç detone olmadan (?) şarkılar türküler söyleyerek akşamı ve tatili noktaladık.
Ertesi gün Kızıltepe’ye dönerken bu tatildeki en güzel şeydi diye düşünüyordum. Bir yanı Akdeniz bir yanı orman olan bu dolambaçlı yolda seyahatti elbet.


4 yorum:

ssbb dedi ki...

Kızı en sonunda Müslüman yapacaksın, bir de kapanırsa sevabı büyük, hem sana hem ona.
Ben de hep Savran Otel'de kalırım:)

Gökhan dedi ki...

Evet çok iyi fikir bu gerçekten. Biraz daha üstünde çalışayım, türbe ziyaretlerine de başlayayım, bu fırsat kaçmaz:)

meral dedi ki...

:))yine çok keyiflive samimi bir yazı olmuş...Lütfen siz hep yollarda olun ve yazın bizde samimi kaleminizden gülümseyebilelim

Gökhan dedi ki...

Siz de samimi yorumlarınızı eksik etmeyin de okunduğumuzu bilelim, yazmak için bir nedenimiz olsun.