1 Ağustos 2009 Cumartesi
SAROZ KÖMÜR LİMANI
Cumartesi sabahı Zekeriyaköy'de iki hasta baktıktan sonra saat 11:30'da yola koyuldum. Her uzun yol öncesinde olduğu gibi önceki gece uyuyamamıştım ve yorgundum. Yola çıkınca ayıldım ama ilk dik virajda motoru yatırdım. Moralim bozulsa da kısa zamanda toparlandım.
Tekirdağ'da heryerde meşhuuuur olduğu yazan köfteden yedim. Masada görülen herşeye 15 TL ödedim. İnegöl köfteden farkı nedir anlamadım. Bence pahalıydı. "Burası İstanbul olm!" diyerek kendimi avuttum.
Gelibolu'ya yaklaşırken denizi ilk gördüğüm anda keyfim yerine geldi. Neden Ankara'da yaşamadığımı hatırladım (deniz yoktu).
Gelibolu'ya girmeden GPS'in gösterdiği üzere köy yollarına girdim. Ayçiçek tarlalarının arasından ilerlediğim toprak yol olabildiğince ıssız ve keyifliydi. Havayı öyle soludum ki sanki İstanbul şehrine döndüğümde işime yarayacaktı.
Kömür limanına yaklaştıkça denizin manzarası daha da güzelleşti. Ege'nin mavi-laciverti selamladı yeni yolcuyu.
Ön sırada denizin kenarında yer kalmadığından arkada bir yerde çadırımı kurdum. Manzaramda hala denizin olmasıyla avuttum kendimi.
Önceki gece aldığım indirimdeki Jameson viskimden koyup sahile indim. Denize bir metre uzaklıkta yere serilip içkimden bir yudum aldığımda içim güldü.
Etrafı seyretmekten canım sıkılınca gidip ders kitabımı getirdim. Kitap bir süre okunsa da ardından viski galibiyetini alıp üste geçti.
İnat edip tabureye kitap koyup okudum ama okuduklarımı kısa sürede unuttuğumu fark edince inadımdan vazgeçtim.
Zaten güneş de batıyordu. Deniz ne kadar soğuk olsa da zaten üç kadeh devirmiş bünyem için fark etmeyeceğini düşünerek suya atladım.
Atladım ve bunu kaydettim. Sürç-ü lisan ettiysem affola...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)